Eski Türkçede insan ne demek ?

Selin

New member
Eski Türkçede “İnsan” Ne Demek? Bir Hikâyenin İçinden Bakış

Selam dostlar,

Geçen gün eski sözlükleri karıştırırken “insan” kelimesinin kökenine denk geldim. Meğer Eski Türkçede “insan” sadece biyolojik bir varlığı değil, aynı zamanda “unutkan” ya da “unutmaya meyilli varlık” anlamlarını da taşıyormuş. Bu bana çok ilginç geldi. Çünkü aslında hepimiz biraz unutkan değil miyiz? İşte bu noktada aklıma bir hikâye kurgulamak geldi. Hikâye boyunca erkeklerin çözüm odaklı ve stratejik yaklaşımını, kadınların ise empatik ve ilişkisel tavrını karakterler üzerinden yansıtmaya çalıştım. Buyurun, siz de kendinizden bir parça bulabilecek misiniz, görelim.

Göç Yolunda Unutulan Kelime

Çok eski zamanlarda, göçebe bir Türk obasında iki kardeş yaşarmış: Alp ve Aybike. Alp güçlü, savaşçı ruhlu ve sorunlara pratik çözümler üreten biriymiş. Aybike ise obanın insanlarını dinleyen, onların dertleriyle ilgilenen, her şeye duygusal bağ kurabilen biriymiş.

Bir gün oba yaşlı bilgenin etrafında toplanmış. Bilge, elinde eski bir taş yazıt tutuyormuş ve şöyle demiş:

— Bu taşta çok eski bir kelime yazıyor. “İnsan.” Ama anlamı bizim bildiğimizden biraz farklı. “Unutan varlık” diyor.

Alp’in Stratejik Yorumu

Alp hemen lafa atlamış:

— Eğer insan unutkansa, bu bizim için bir tehdit. Av yerlerini, düşmanların izini, göç yollarını unutursak obamız zarar görür. O hâlde bu unutkanlığı yenmek için bir yöntem bulmalıyız. Taşlara daha çok yazı kazıyacağız, yolları işaretleyeceğiz, hafızamızı somutlaştıracağız.

Alp’in bu çözümcü tavrı obadaki erkeklerin çoğunu etkilemiş. Onlar da “evet, unutmamak için strateji geliştirmeliyiz” diyerek hemen plan yapmaya başlamışlar.

Aybike’nin Empatik Yorumu

Aybike ise sessizce gülümsemiş ve şöyle demiş:

— Belki de insanın unutkan olması kötü değildir. Acıyı unuturuz, kırgınlıkları unuturuz, böylece yeniden sevebiliriz. İnsan sadece aklıyla değil, kalbiyle de yaşar. Eğer unutkan olmasaydık, sürekli geçmişin yüküyle ezilirdik.

Onun bu sözleri özellikle obadaki kadınların gözünde büyük bir anlam taşımış. Çünkü onlar için unutkanlık sadece bir eksiklik değil, aynı zamanda yeni bağlar kurabilmenin bir yoluydu.

Obada Tartışma

Erkekler “unutmayı nasıl engelleriz?” diye strateji geliştirirken, kadınlar “unutmak bazen iyidir, affetmeye kapı açar” diye düşünüyormuş.

Bir gece ateşin başında tartışma büyümüş. Alp eline bir dal alıp yere çizgiler çizmiş:

— Bakın, bu çizgiler hafızamız. Her şeyi buraya işlersek hiçbir şeyi kaybetmeyiz. Güçlü oluruz.

Aybike ise ellerini kalbine götürmüş:

— Ama insanı insan yapan sadece hafızası değil. Kalbiyle unutur, yeniden bağ kurar. Eğer düşmanımızı hiç unutmazsak, barışı nasıl bulacağız?

Kıyı Taraçaları ve Zihin Basamakları

O sırada yaşlı bilge tekrar söze girmiş:

— Epirojenez kıyıları nasıl yavaşça değiştiriyorsa, insanın kalbi de zamanla değişir. Kıyı taraçaları denizin izini saklar ama en yenisi hep önde görünür. İşte insanın unutkanlığı da böyle. Eski izler kalır ama kalbimizde en yeni hatıra öne çıkar.

Obadakiler susmuş. Bu söz herkesin içine işlemiş.

Toplumsal Sonuçlar

Bu tartışmadan sonra oba ikiye ayrılmamış, aksine daha da birleşmiş. Erkekler stratejik çözümlerle yolları işaretlemiş, kadınlar ise obanın birlik içinde kalması için geçmiş kırgınlıkları unutturmuş. Yani “insan” kelimesi, aslında onların hem zayıflığını hem de gücünü anlatmış.

Erkekler için insan, unutmaması gereken bir varlık olmuş: Göç yolunu, avın yerini, düşmanın adını hatırlamalı.

Kadınlar için insan, unutarak yeniden doğabilen bir varlık olmuş: Acıyı unutarak sevgiye dönebilir.

Forum Tadında Sorular

– Sizce insanın unutkanlığı bir zayıflık mı yoksa güç mü?

– Stratejik olarak her şeyi kaydetmek mi önemli, yoksa kalbi rahatlatmak için unutmak mı?

– “İnsan” kelimesinin Eski Türkçedeki bu anlamı bugünkü hayatımıza nasıl yansıyor?

– Sizce toplumda erkekler hâlâ hatırlama ve planlama görevini, kadınlar ise bağ kurma ve affetme görevini mi üstleniyor?

Sonuç: İnsan, Hem Hatırlayan Hem Unutan

Sonuçta Eski Türkçede “insan” kelimesi sadece biyolojik bir tanım değil, varoluşsal bir aynaydı. Unutan varlık demek, aslında hem kırılgan hem de dayanıklı demekti. Alp’in stratejik çözümleriyle Aybike’nin empatik yaklaşımı birleşince, obada denge sağlanmıştı. Belki de bugün de aynı dengeye ihtiyacımız var: Erkeklerin hatırlatan aklına, kadınların unutturan kalbine.

Belki de asıl soru şu: “İnsan” olmak, daha çok hatırlamak mı, yoksa zamanında unutabilmek mi?

Kelime sayısı: 824