Selin
New member
**Lüzumsuz Adam Öyküsünün Birinci Kişisi ve Anlatıcısı Kimdir?**
Anton Çehov’un "Lüzumsuz Adam" adlı öyküsü, derinlikli karakter analizi ve insan ruhunun karmaşıklığı üzerine yoğunlaşan bir eserdir. Bu öykü, Çehov’un insan psikolojisini anlatmakta ustalığının bir örneğidir. Öyküdeki anlatıcı ve birinci kişi, karakterin içsel dünyasını anlamamıza yardımcı olurken, aynı zamanda bir insanın kendini ve çevresini sorgulama sürecini gözler önüne serer. Bu yazıda, "Lüzumsuz Adam" öyküsünün birinci kişisi ve anlatıcısı kimdir? Sorusu üzerinde durulacak ve bu bağlamda öyküdeki anlatım tarzı, karakterin içsel çatışması ve Çehov’un anlatıcı seçiminin amacı tartışılacaktır.
**Birinci Kişi Kimdir?**
"Lüzumsuz Adam" öyküsünün birinci kişisi, başkahraman olan, adı verilmeyen bir adamdır. Öykü, birinci tekil şahısla, yani “ben” anlatımıyla yazılmıştır. Bu anlatım tarzı, okurun başkahramanın iç dünyasına girmesini ve onun bakış açısıyla olayları görmesini sağlar. Birinci tekil şahıs anlatıcı, kendi duygularını, düşüncelerini ve gözlemlerini doğrudan ifade eder. Öyküde anlatıcı, hem kendisini hem de çevresindeki insanları değerlendirirken, içsel bir boşluk ve değersizlik duygusu içerisindedir.
Anlatıcı, çevresindeki insanları sürekli olarak yargılar ve onlardan ayrıştığını hisseder. Bir anlamda bu adam, öyküdeki olayları, yaşadığı sıkıntıları ve çıkmazları bizlere aktarırken, kendi yaşamına da anlam yüklemeye çalışmaktadır. Ancak bu çaba, çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanır. Adam, hayatını bir türlü şekillendiremeyen ve değerini bulamayan biridir. Kendisini “lüzumsuz” olarak tanımlar, çünkü toplumda bir rolü, bir amacı yokmuş gibi hisseder. Öykünün birinci kişisi olarak bu adam, yalnızca çevresiyle değil, aynı zamanda kendi içindeki kimlik ve değer arayışıyla da boğuşmaktadır.
**Anlatıcı Kimdir ve Neden Birinci Tekil Şahıs Kullanılmıştır?**
"Lüzumsuz Adam" öyküsündeki anlatıcı, öyküdeki başkahraman ile aynıdır. Çehov, bu anlatıcıyı birinci tekil şahısla konuştururken, bir yandan da karakterin içsel çatışmalarını daha doğrudan ve yoğun bir şekilde aktarmayı amaçlamıştır. Birinci tekil şahıs kullanımı, anlatıcının düşüncelerini doğrudan okura sunarak onun psikolojik derinliğini açığa çıkarır. Anlatıcının kendisiyle, çevresiyle ve dünyayla olan ilişkisi bu anlatım tarzı sayesinde daha samimi bir biçimde ortaya konur.
Birinci şahıs anlatıcı, aynı zamanda Çehov’un karakterin yabancılaşmasını ve yalnızlığını vurgulamasına olanak tanır. Adamın hissettiği yabancılaşma, öykünün genel atmosferini de etkiler. Çehov, anlatıcıyı kendi düşüncelerinin ve duygularının hapishanesine hapsederken, okuru da bu içsel dünyaya çekmektedir. Böylece öyküdeki başkahramanın yalnızlık ve değersizlik hissi daha güçlü bir şekilde aktarılır.
**Birinci Kişi Anlatıcının Duygusal Durumu ve Çehov’un Anlatım Tarzı**
Öykünün birinci kişisi, duygusal olarak kararsız ve belirsizlik içindedir. Kendini sürekli olarak dışlanmış hisseder ve bir türlü hayatına anlam katmayı başaramaz. Çehov, bu anlatıcı aracılığıyla insanın kendi içindeki boşluğu ve anlam arayışını ortaya koyar. Birinci şahıs anlatıcı, hislerini, düşüncelerini ve çevresiyle olan ilişkilerini detaylı bir şekilde aktarır. Bu durum, okurun karakterin ruh halini daha yakından anlamasına imkan tanır. Adam, bir türlü hayatına yön veremez ve bu yüzden içsel bir çıkmazın içine düşer.
Çehov, karakterin duygusal durumunu anlatırken ona hiç şefkatli bir yaklaşımda bulunmaz. Adamın, kendisini bir “lüzumsuz” olarak tanımlaması, Çehov’un insanın içsel karmaşasını ve varoluşsal yalnızlığını betimlemedeki ustalığını gösterir. Burada, birinci tekil şahıs anlatıcı, sadece kendi içsel boşluğunu dile getirmekle kalmaz, aynı zamanda okuru da bu boşluğa düşürür.
**Öyküdeki Diğer Karakterlerin Rolü ve Birinci Kişi Anlatıcıyla İlişkisi**
Birinci kişi anlatıcı, çevresindeki diğer karakterlerle olan ilişkilerinde de bir yabancılaşma hissi taşır. Diğer karakterler, başkahramanın bu içsel boşluğuna karşı duyarsızdırlar. O, toplumun dışladığı, kendini önemsiz ve değersiz hisseden bir bireydir. Çehov, bu yabancılaşmayı ve yalnızlığı öyküdeki diğer karakterlerle etkileşimleri üzerinden de aktarır. Adam, toplumsal normlara uymadığı için kendi kimliğini bulmada zorlanır ve çevresiyle olan ilişkileri de bu çıkmazdan etkilenir.
Öyküdeki başkahramanın diğer karakterlere karşı duyduğu yabancılaşma, bir anlamda onu toplumdan soyutlar. Çehov, bu temayı işlerken birinci tekil şahıs anlatıcı aracılığıyla, insanın kendisini çevresine karşı yabancılaştırma eğilimlerini vurgular. İnsanlar, başkahramanı anlamazlar; o da onları anlamakta zorlanır. Bu karşılıklı yabancılaşma, öykünün temel psikolojik yapısını oluşturur.
**Lüzumsuz Adam’ın Birinci Kişisi, Çehov ve İnsan Doğası Üzerine İpuçları**
Çehov, "Lüzumsuz Adam" öyküsünde insan doğasının karmaşıklığını ve varoluşsal yalnızlığı ele alırken, birinci kişi anlatıcıyı kullanarak bu temaları derinleştirir. Başkahramanın "lüzumsuz" olarak tanımladığı kendisi, aslında evrensel bir insan deneyimini simgeler. İnsan, toplumun beklentilerine uymadığında ya da yaşamına anlam katacak bir yol bulamadığında, kendini gereksiz hissedebilir. Çehov, bu durumu anlatıcı aracılığıyla okura aktarır. Birinci tekil şahıs anlatıcı, başkahramanın içsel bir çözüme ulaşamaması, onun bireysel mücadelesini daha güçlü bir şekilde yansıtır.
**Sonuç**
"Lüzumsuz Adam" öyküsünde birinci tekil şahıs anlatıcı, başkahramanın içsel dünyasına dair derinlemesine bir bakış açısı sunar. Çehov’un bu anlatım tarzı, karakterin yalnızlığını, yabancılaşmasını ve varoluşsal krizini derinleştirir. Anlatıcı, çevresine yabancılaşan, kendi kimliğini bulamayan ve “lüzumsuz” hisseden bir adamdır. Bu duygu, öykü boyunca okura güçlü bir şekilde aktarılır. Birinci tekil şahıs anlatıcı, sadece bireysel bir deneyimi değil, aynı zamanda insanın evrensel varoluşsal sorgulamalarını temsil eder. Çehov, bu yapıyı kullanarak insan ruhunun karmaşıklığını ve insanın yalnızlık hissini etkileyici bir biçimde işler.
Anton Çehov’un "Lüzumsuz Adam" adlı öyküsü, derinlikli karakter analizi ve insan ruhunun karmaşıklığı üzerine yoğunlaşan bir eserdir. Bu öykü, Çehov’un insan psikolojisini anlatmakta ustalığının bir örneğidir. Öyküdeki anlatıcı ve birinci kişi, karakterin içsel dünyasını anlamamıza yardımcı olurken, aynı zamanda bir insanın kendini ve çevresini sorgulama sürecini gözler önüne serer. Bu yazıda, "Lüzumsuz Adam" öyküsünün birinci kişisi ve anlatıcısı kimdir? Sorusu üzerinde durulacak ve bu bağlamda öyküdeki anlatım tarzı, karakterin içsel çatışması ve Çehov’un anlatıcı seçiminin amacı tartışılacaktır.
**Birinci Kişi Kimdir?**
"Lüzumsuz Adam" öyküsünün birinci kişisi, başkahraman olan, adı verilmeyen bir adamdır. Öykü, birinci tekil şahısla, yani “ben” anlatımıyla yazılmıştır. Bu anlatım tarzı, okurun başkahramanın iç dünyasına girmesini ve onun bakış açısıyla olayları görmesini sağlar. Birinci tekil şahıs anlatıcı, kendi duygularını, düşüncelerini ve gözlemlerini doğrudan ifade eder. Öyküde anlatıcı, hem kendisini hem de çevresindeki insanları değerlendirirken, içsel bir boşluk ve değersizlik duygusu içerisindedir.
Anlatıcı, çevresindeki insanları sürekli olarak yargılar ve onlardan ayrıştığını hisseder. Bir anlamda bu adam, öyküdeki olayları, yaşadığı sıkıntıları ve çıkmazları bizlere aktarırken, kendi yaşamına da anlam yüklemeye çalışmaktadır. Ancak bu çaba, çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanır. Adam, hayatını bir türlü şekillendiremeyen ve değerini bulamayan biridir. Kendisini “lüzumsuz” olarak tanımlar, çünkü toplumda bir rolü, bir amacı yokmuş gibi hisseder. Öykünün birinci kişisi olarak bu adam, yalnızca çevresiyle değil, aynı zamanda kendi içindeki kimlik ve değer arayışıyla da boğuşmaktadır.
**Anlatıcı Kimdir ve Neden Birinci Tekil Şahıs Kullanılmıştır?**
"Lüzumsuz Adam" öyküsündeki anlatıcı, öyküdeki başkahraman ile aynıdır. Çehov, bu anlatıcıyı birinci tekil şahısla konuştururken, bir yandan da karakterin içsel çatışmalarını daha doğrudan ve yoğun bir şekilde aktarmayı amaçlamıştır. Birinci tekil şahıs kullanımı, anlatıcının düşüncelerini doğrudan okura sunarak onun psikolojik derinliğini açığa çıkarır. Anlatıcının kendisiyle, çevresiyle ve dünyayla olan ilişkisi bu anlatım tarzı sayesinde daha samimi bir biçimde ortaya konur.
Birinci şahıs anlatıcı, aynı zamanda Çehov’un karakterin yabancılaşmasını ve yalnızlığını vurgulamasına olanak tanır. Adamın hissettiği yabancılaşma, öykünün genel atmosferini de etkiler. Çehov, anlatıcıyı kendi düşüncelerinin ve duygularının hapishanesine hapsederken, okuru da bu içsel dünyaya çekmektedir. Böylece öyküdeki başkahramanın yalnızlık ve değersizlik hissi daha güçlü bir şekilde aktarılır.
**Birinci Kişi Anlatıcının Duygusal Durumu ve Çehov’un Anlatım Tarzı**
Öykünün birinci kişisi, duygusal olarak kararsız ve belirsizlik içindedir. Kendini sürekli olarak dışlanmış hisseder ve bir türlü hayatına anlam katmayı başaramaz. Çehov, bu anlatıcı aracılığıyla insanın kendi içindeki boşluğu ve anlam arayışını ortaya koyar. Birinci şahıs anlatıcı, hislerini, düşüncelerini ve çevresiyle olan ilişkilerini detaylı bir şekilde aktarır. Bu durum, okurun karakterin ruh halini daha yakından anlamasına imkan tanır. Adam, bir türlü hayatına yön veremez ve bu yüzden içsel bir çıkmazın içine düşer.
Çehov, karakterin duygusal durumunu anlatırken ona hiç şefkatli bir yaklaşımda bulunmaz. Adamın, kendisini bir “lüzumsuz” olarak tanımlaması, Çehov’un insanın içsel karmaşasını ve varoluşsal yalnızlığını betimlemedeki ustalığını gösterir. Burada, birinci tekil şahıs anlatıcı, sadece kendi içsel boşluğunu dile getirmekle kalmaz, aynı zamanda okuru da bu boşluğa düşürür.
**Öyküdeki Diğer Karakterlerin Rolü ve Birinci Kişi Anlatıcıyla İlişkisi**
Birinci kişi anlatıcı, çevresindeki diğer karakterlerle olan ilişkilerinde de bir yabancılaşma hissi taşır. Diğer karakterler, başkahramanın bu içsel boşluğuna karşı duyarsızdırlar. O, toplumun dışladığı, kendini önemsiz ve değersiz hisseden bir bireydir. Çehov, bu yabancılaşmayı ve yalnızlığı öyküdeki diğer karakterlerle etkileşimleri üzerinden de aktarır. Adam, toplumsal normlara uymadığı için kendi kimliğini bulmada zorlanır ve çevresiyle olan ilişkileri de bu çıkmazdan etkilenir.
Öyküdeki başkahramanın diğer karakterlere karşı duyduğu yabancılaşma, bir anlamda onu toplumdan soyutlar. Çehov, bu temayı işlerken birinci tekil şahıs anlatıcı aracılığıyla, insanın kendisini çevresine karşı yabancılaştırma eğilimlerini vurgular. İnsanlar, başkahramanı anlamazlar; o da onları anlamakta zorlanır. Bu karşılıklı yabancılaşma, öykünün temel psikolojik yapısını oluşturur.
**Lüzumsuz Adam’ın Birinci Kişisi, Çehov ve İnsan Doğası Üzerine İpuçları**
Çehov, "Lüzumsuz Adam" öyküsünde insan doğasının karmaşıklığını ve varoluşsal yalnızlığı ele alırken, birinci kişi anlatıcıyı kullanarak bu temaları derinleştirir. Başkahramanın "lüzumsuz" olarak tanımladığı kendisi, aslında evrensel bir insan deneyimini simgeler. İnsan, toplumun beklentilerine uymadığında ya da yaşamına anlam katacak bir yol bulamadığında, kendini gereksiz hissedebilir. Çehov, bu durumu anlatıcı aracılığıyla okura aktarır. Birinci tekil şahıs anlatıcı, başkahramanın içsel bir çözüme ulaşamaması, onun bireysel mücadelesini daha güçlü bir şekilde yansıtır.
**Sonuç**
"Lüzumsuz Adam" öyküsünde birinci tekil şahıs anlatıcı, başkahramanın içsel dünyasına dair derinlemesine bir bakış açısı sunar. Çehov’un bu anlatım tarzı, karakterin yalnızlığını, yabancılaşmasını ve varoluşsal krizini derinleştirir. Anlatıcı, çevresine yabancılaşan, kendi kimliğini bulamayan ve “lüzumsuz” hisseden bir adamdır. Bu duygu, öykü boyunca okura güçlü bir şekilde aktarılır. Birinci tekil şahıs anlatıcı, sadece bireysel bir deneyimi değil, aynı zamanda insanın evrensel varoluşsal sorgulamalarını temsil eder. Çehov, bu yapıyı kullanarak insan ruhunun karmaşıklığını ve insanın yalnızlık hissini etkileyici bir biçimde işler.